8. Deck

 0    100 fiszek    macitsamet
ściągnij mp3 drukuj graj sprawdź się
 
Pytanie Odpowiedź
kazanmak
Bence o, yarışı kazanacak.
rozpocznij naukę
win - won
I think, He will win the competition.
öğretmek, ders vermek
Tarih öğretiyor.
rozpocznij naukę
teach - taught
He teaches history.
kalmak
Öğretmenlikte kalmak istiyor musun?
rozpocznij naukę
stay, stay in
Do you want to stay in teaching?
oynamak
çalmak (çalgı), oyun(tiyatroda)
Tenis oynuyorsun, değil mi Sam?
rozpocznij naukę
play
You play tennis, don't you Sam?
•onarmak, tamir etmek, elden geçirmek •iyileştirmek, düzeltmek, daha iyi hâle getirmek
Bisikletimi tamir ettirmeliyim.
rozpocznij naukę
repair
I must get my bike repaired.
unutmak, hatırlamamak
boş ver, unut gitsin; önemli değil
Adını unuttum.
rozpocznij naukę
forget - forgot - forgotten
forget it
I've forgotten his name.
hoşlanmak, sevmek, zevk almak
Umarım yemeğinizi beğenirsiniz.
rozpocznij naukę
enjoy
I hope you enjoy your meal.
sevmek, hoşlanmak
benzer, gibi
Ondan gerçekten hoşlanıyor.
rozpocznij naukę
like
He looks like his father.
He really likes her.
değişmek, değiştirmek
bozuk para
Seninle tanışmak hayatımı değiştirdi.
rozpocznij naukę
change
Meeting you has changed my life.
izin vermek, bırakmak
hadi
Dışarıda oynasınlar.
rozpocznij naukę
let
let’s
Let them play outside.
izin vermek
müsaade etmek, izin vermek
Restoranda sigara içilmesine izin verilmez.
rozpocznij naukę
allow
Smoking is not allowed in the restaurant.
takip etmek, peşinden gitmek, izlemek
Beni mutfağa kadar takip etti.
rozpocznij naukę
follow
She followed me into the kitchen.
olmak (hedef)
haline gelmek, kesilmek, bir şey olmaya başlamak
•Harika arkadaş oldular. •Okuldan ayrıldığında öğretmen olmak istiyor.
rozpocznij naukę
become - became - become
•They became great friends. •She wants to become a teacher when she leaves school.
ısırmak
•ısırık, lokma •etkisini göstermeye başlamak, kötü etkisi ortaya çıkmak
Bir elmayı ısırdı.
rozpocznij naukę
bite - bit - bitten
She bit into an apple.
teslim almak, almak
•teslim almak •bir öneriye veya bir işe tepki vermek, karşılamak •kabul etmek, karşılamak
Bazen hayranlarından mektuplar alıyor.
rozpocznij naukę
receive
Occasionally, he receives letters from fans.
•para harcamak •zaman harcamak/geçirmek
(vakit) geçirmek
Giysilere çok fazla para harcıyor.
rozpocznij naukę
spend - spent
She spends too much money on clothes.
•kiralamak, tutmak •ücretle çalıştırmak; tutmak
Birkaç hafta araba kiraladılar.
rozpocznij naukę
hire
They hired a car for a few weeks.
bakmak, görünmek
aramak
İkinci sayfadaki resme bakın.
rozpocznij naukę
look, look at
look for
Look at the picture on page two.
anlamak, kavramak
anlamak, anlam vermek
Anlamadı, ben de tekrar açıkladım.
rozpocznij naukę
understand - understood
She didn't understand so I explained it again.
yıkamak, yıkanmak
Yıkandım ve giyindim.
rozpocznij naukę
wash
I got washed and dressed.
işitmek, duymak
duymak, öğrenmek, haberi olmak
Haberleri duydun mu? Jane döndü.
rozpocznij naukę
hear - heard
Have you heard the news? Jane's back.
doldurmak, dolmak
Kovayı suyla doldurdu.
rozpocznij naukę
fill
He filled the bucket with water.
•tanışmak, karşılaşmak, rastlamak •buluşmak
buluşmak, rastlamak, karşılaşmak
•Her zaman bir film yıldızıyla tanışmak istemişimdir. •Geçen Pazar kahve içmek için buluştuk.
rozpocznij naukę
meet - met
•I’ve always wanted to meet a movie star. •We met for coffee last Sunday.
kabul etmek
Kimseden tavsiye kabul etmiyor.
rozpocznij naukę
accept
He won't accept advice from anyone.
reddetmek, kabul etmemek, geri çevirmek
Gitmesini istedim ama reddetti.
rozpocznij naukę
refuse
I asked him to leave but he refused.
öldürmek
mahvetmek, bitirmek, öldürmek; (argo) içine etmek
Oğulları bir trafik kazasında öldü.
rozpocznij naukę
kill
Their son was killed in a road accident.
giymek, takmak
(yüzüne ifade/his) takınmak
Çoğu zaman kot pantolon giyerim.
rozpocznij naukę
wear - wore - worn
He was wearing a smile/frown.
I wear jeans a lot of the time.
hizmet etmek, servis yapmak, görev yapmak
görev yapmak/etmek, görev almak
5 yıl belediye başkanı olarak görev yaptı.
rozpocznij naukę
serve
He served as mayor for 5 years.
söylemek, demek
söylemek, belirtmek, ifade etmek
Bu kelimeyi nasıl söylüyorsun?
rozpocznij naukę
say - said
How do you say this word?
ulaşmak, varmak, erişmek
uzanmak, uzatmak, erişmeye/almaya çalışmak
•Miami'ye saat beş ya da altıya kadar ulaşamayacağız. •Sigaraya uzandı.
rozpocznij naukę
reach
•We won't reach Miami till five or six o’clock. •She reached for a cigarette.
hazırlamak, hazırlanmak
Büyük maç için hazırlanıyorlar.
rozpocznij naukę
prepare
They're preparing for the big game.
karar vermek, kararlaştırmak
seçim yapmak, hüküm vermek
İşi almaya karar verdi.
rozpocznij naukę
decide
She's decided to take the job.
yapmak, üretmek, yaratmak
•neden olmak, olmasını sağlamak •ortaya koymak, göstermek
Fabrika yılda yaklaşık 900 otomobil üretiyor.
rozpocznij naukę
produce
The factory produces about 900 cars a year.
•yiyecek vermek, yedirmek, beslemek •beslenmek, karnını doyurmak •vermek, beslemek, sağlamak
beslenmek, karnını doyurmak
•Simone'un kedisini o yokken besledim. •Tırtıllar lahana yapraklarıyla beslenir.
rozpocznij naukę
feed - fed
feed on
•I fed Simone's cat while she was away. •The caterpillars feed on cabbage leaves.
resim yapmak, çizmek
çekmek, sürüklemek, sürüyerek götürmek
Bir ağacın resmini çizdi.
rozpocznij naukę
draw - drew - drawn
draw sth/sb across/back/over
She drew a picture of a tree.
yakala(n)mak (polis) •bulup yakalamak, ele geçirmek •tutmak, alıkoymak
•Bugün çok balık yakaladınız mı? •Geriye doğru düştü ama onu kollarında yakaladı.
rozpocznij naukę
catch - caught
•Did you catch many fish today? •She fell backwards but he caught her in his arms.
vurmak, çarpmak
kötü etkilemek, berbat bir şekilde etkisi altına almak
Tenis raketiyle kafasına vurdu.
rozpocznij naukę
hit
She hit him on the head with her tennis racket.
hissetmek, duymak
daha iyi/farklı/acayip vb. hissetmek; sanki öyle hissetmek, gibi hissetmek
Ayağa kalktığımda yanımda keskin bir acı hissettim.
rozpocznij naukę
feel - felt
I felt a sharp pain in my side when I stood up.
dilemek, arzu etmek
Yeni işinde başarı dilerim.
rozpocznij naukę
wish
I wish you success in your new job.
... gibi görünmek; mış/miş gibi olmak; sanki ... imiş gibi görünmek
Yeterince mutlu görünüyordu.
rozpocznij naukę
seem
She seemed happy enough.
toplamak, biriktirmek, bir araya getirmek
Polis bilgi toplamaya devam ediyor.
rozpocznij naukę
collect
The police are continuing to collect information.
koparmak, toplamak, toparlanmak, iyiye gitmek, gelişmek, düzelmek
İşler gerçekten şimdi toparlanmaya başlıyor.
rozpocznij naukę
pick, pick up
Business is really starting to pick up now.
koymak
Çantasını yere koydu.
rozpocznij naukę
put - put
She put her bag on the floor.
satmak
Bisikletimi Claire'e sattım.
rozpocznij naukę
sell - sold
I sold my bike to Claire.
para vermek, ödemek
Helen biletleri ödedi.
rozpocznij naukę
pay - paid
Helen paid for the tickets.
konuşmak, biriyle konuşmak
Tam bir sessizlik vardı - kimse konuşmadı.
rozpocznij naukę
speak - spoke - spoken
speak to/with
There was complete silence - nobody spoke.
konuşmak, görüşmek, bahsetmek
görüşmek, tartışmak
Simon'ın yeni kız arkadaşından bahsediyorduk.
rozpocznij naukę
talk, talk to
talk to/with/about
We were just talking about Simon's new girlfriend.
yemek, yiyecek yemek
Kahvaltıdan beri yemek yemedim.
rozpocznij naukę
eat - ate - eaten
I haven't eaten since breakfast.
oturmak
Çocuklar pencerenin yanındaki masaya oturdu.
rozpocznij naukę
sit - sat
The children sat at the table by the window.
sahip olmak
yemek, içmek
İki atım var.
rozpocznij naukę
have - had
have - had
I have two horses.
ihtiyacı olmak; gereksinim duymak; gerekmek, icap etmek
ihtiyaç, gereksinim
Yeni ayakkabılara ihtiyacım var.
rozpocznij naukę
need
I need some new shoes.
hareket etmek, davranmak
•(rol) oynamak •davranış göstermek, harekette bulunmak
Çocuk gibi davranmayı bırak!
rozpocznij naukę
act
Stop acting like a child!
hareket etmek kıpırdamak, hareket ettirmek
taşınmak, yer değiş(tir)mek, hareket et(tir)mek
Yeni bir daireye taşınıyor.
rozpocznij naukę
move
She's moving into a new apartment.
-ceğim, -ceğiz, ... yım/lım mı?
-eyim mi, -ayım mı?
•Bu gece akşam yemeği pişireyim mi? •Yarın onunla konuşacağım.
rozpocznij naukę
shall
shall I
•Shall I cook dinner tonight? •I shall be talking to her tomorrow.
-cek, -cak
-er misiniz? -ar mısınız?
Harika vakit geçirecek.
rozpocznij naukę
will - would
will you
She'll have a great time.
-ebilirdi, -abilirdi, can' fiilinin geçmiş zaman hali
yapar mısınız? eder misiniz?
Ne yaptığını göremedim.
rozpocznij naukę
could
could you
I couldn't see what he was doing.
-ebilir, -abilir
-edilir miyim? -ebilir miyiz?
Sanırım üşütmüş olabilirim.
rozpocznij naukę
may - might
May I? May We?
I think I may have a cold.
-meli, -malı, zorunlu/gerekli olmak
Biraz uyumalıyım.
rozpocznij naukę
must
I must get some sleep.
•(zil, vb.) çalmak •telefon etmek, telefonla aramak
yüzük, alyans
Telefon çalıyor.
rozpocznij naukę
ring - rang - rung
The phone's ringing.
tutmak, kavramak
devam etmek, düzenlemek, kaldırmak, kavramak
Elinde bir kadeh şarap vardı.
rozpocznij naukę
hold - held
He was holding a glass of wine.
basmak, sıkıştırmak
baskı *Kitap baskıda
Küçük oğlan düğmeye sıkıca bastı.
rozpocznij naukę
press
*The book is in press.
The little boy pressed the button hard.
doğmuş, doğmak
doğum, doğma
Atatürk 1881’de doğdu.
rozpocznij naukę
born, born in
born
Atatürk was born in 1881.
•dinlenmek, istirahat etmek •yasla(n)mak, daya(n)mak
•dinlenme •kalanlar, arta kalanlar, geri kalan kısmı, diğerleri
Pete uzun yolculuğunun ardından dinleniyor.
rozpocznij naukę
rest
Pete's resting after his long drive.
temizlemek, yıkamak, süpürmek
temiz
Sabahı evi temizleyerek geçirdim.
rozpocznij naukę
clean
I spent the morning cleaning the house.
anlatmak, söylemek, demek
Bana yeni okulundan bahsetti.
rozpocznij naukę
tell - told
He told me about his new school.
açıklamak, izah etmek, anlatmak
Bunu neden yaptığını açıklayabilir misin?
rozpocznij naukę
explain
Can you explain why you did this?
saymak, hesap etmek
Masanın üzerindeki parayı saydım.
rozpocznij naukę
count
I counted the money on the table.
•örtmek, kapamak, gizlemek •içermek, kapsamak
örtü, kapak
•Onu bir battaniyeyle örttüler. •Kitap, 1789-1914 arasındaki Avrupa tarihini kapsıyor.
rozpocznij naukę
cover
•They covered him with a blanket. •The book covers European history from 1789-1914.
değerinde olmak, etmek, malolmak, tutmak, para etmek
maliyet, tutar, fiyat, eder
Bu ayakkabıların fiyatı ne kadar?
rozpocznij naukę
cost
How much do these shoes cost?
bulmak
Kendine yaşayacak bir yer bulmuş mu?
rozpocznij naukę
find - found
Has he found himself a place to live yet?
sipariş etmek, ısmarlamak, söylemek
emretmek, buyurmak, emir, düzen, sıra
Dört çay söyledi.
rozpocznij naukę
order
He ordered four teas
(-den) korkmak
korkan, korkmuş, korkar
O yılanlardan korkar.
rozpocznij naukę
afraid, be afraid of
be afraid of
He is afraid of snakes.
savaşmak, kavga etmek, dövüşmek
uğraşmak, savaşmak, mücadele etmek
Sam her zaman küçük kardeşiyle kavga eder.
rozpocznij naukę
fight - fought
Sam's always fighting with his little brother.
bırakmak, ayırmak, terk etmek
... dan/den ayrılmak/çıkmak
Bu öğleden sonra işten erken ayrılıyorum.
rozpocznij naukę
leave - left
I'm leaving work early this afternoon.
aynı fikirde olmak, katılmak
•Size katılıyorum. •Çoğu konuda hemfikiriz.
rozpocznij naukę
agree, agree with/about
•I agree with you. •We agree about most things.
almak, edinmek
•elde etmek, satın almak •olmak •gitmek, gelmek, varmak •anlamak, kavramak; çözmek
Eve giderken biraz ekmek almam gerekiyor.
rozpocznij naukę
get - got
I need to get some bread on the way home.
yetiştirmek, eğitmek, öğretmek
•tren •eğitim görmek, eğitilmek •antreman yapmak
Tüm personelimizi yeni bilgisayar sistemini nasıl kullanacakları konusunda eğitiyoruz.
rozpocznij naukę
train
He trained as a lawyer in Vienna.
We are training all our staff in how to use the new computer system.
devam etmek
İşine devam et!
rozpocznij naukę
continue
Continue with your work!
ile evlenmek
Benimle evlenir misin?
rozpocznij naukę
marry
Will you marry me?
dönmek, döndürmek
sıra, kapamak/açmak
Işığı kapat.
rozpocznij naukę
turn, turn on, turn off
turn something on/off
Turn the light off.
•kaygılanmak, endişelenmek, merak etmek •kaygılandırmak, endişelendirmek, rahatsız etmek, canını sıkmak
üzülmek, kaygılanmak
•Her zaman bir şeyler için endişeleniyor. •Henüz telefon etmemiş olması beni endişelendiriyor.
rozpocznij naukę
worry - worry about
be worried
•She’s always worrying about something. •It worries me that he hasn't phoned yet.
•kopya etmek, kopyalamak, kopyasını çıkarmak, çoğaltmak •birinin davranışlarını taklit etmek
kopya, benzer, nüsha, adet, baskı
•Dosyayı diske kopyalayın. •Ağabeyini taklit etmeyi sever.
rozpocznij naukę
copy
•Copy the file onto disk. •He likes to copy his older brother.
düzenlemek, tertip etmek, ayarlamak, planlamak
planlamak, düzenlemek, tertiplemek, hazırlamak
Konferansı kim düzenliyor?
rozpocznij naukę
organise
to organize a meeting/wedding
Who’s organizing the conference?
bölmek, ayırmak
taksim etmek, bölüştürmek, paylaştırmak
Altı kişilik takımlara ayrıldık.
rozpocznij naukę
divide
divide sth (up) among/between sb
We divided up into teams of six.
geçmek, uzatmak
uzatmak
Araba, otobüsü geçti.
rozpocznij naukę
pass
The car passed the bus.
•itmek, bastırmak •ite kaka ilerlemek, ite kaka yol açmak
başarmaya çalışmak; zorla yaptırmak
Çocukları kaydıraktan aşağı ittik.
rozpocznij naukę
push
push (sb) for sth/to do sth
We pushed the children down the slide.
çekmek
Çizmelerini çıkardı/çekti.
rozpocznij naukę
pull
He pulled off his boots.
•çağırmak, bağırmak, seslenmek •birine belli bir isim vermek, o isimle çağırmak •telefon etmek, aramak
belli bir isimle çağırılmak, anılmak
•Beni ofisine çağırdı. •Bana Thomas derler.
rozpocznij naukę
call
be called sth
•She called me into her office. •I’m called Thomas by them.
inşaa etmek, yapmak
kurmak, yapmak, uzun uğraşı sonucu yaratmak
Köprü çelik ve alüminyumdan yapılmıştır.
rozpocznij naukę
build - built
The bridge is built of steel and aluminium.
içeri girmek, girmek
Polis arka kapıdan girdi.
rozpocznij naukę
enter
The police entered by the back door.
yanmak, yakmak •aydınlatmak
•ışık •(yüz, göz vb.) aydınlanmak, parlamak, parıldamak
•Ahşap nemliydi ve yanmıyordu. •Yanan binalar gökyüzünü aydınlattı.
rozpocznij naukę
light - lit (lighted)
light up *His eyes lit up when you mentioned her name.
•The wood was damp and wouldn't light. •Burning buildings lit up the sky.
•kontrol etmek, denetlemek, bakmak •araştırmak, hakkında bilgi almak
•çek •hesap, fiş, hesap pusulası •(✓) işareti
Gerçeklerinizi kontrol ettiniz mi?
rozpocznij naukę
check
Have you checked your facts?
kontrol etmek, denetlemek, ayarlamak
güç, kontrol, hakimiyet
Köpeklerinizi kontrol edemez misiniz?
rozpocznij naukę
control
The new teacher has no control over the class.
Can't you control your dogs?
okumak
O kitabı yeni okudum.
rozpocznij naukę
read - read
I have recently read that book.
telâffuz etmek, sesletmek
ilân etmek, resmen açıklamak
Onun adını nasıl telaffuz edersiniz?
rozpocznij naukę
pronounce
Doctors pronounced him dead at 12.23 a.m.
How do you pronounce his name?
•araba kullanmak, sürmek •arabayla gitmek/götürmek
(araba, otobüs, tren) kullanmak/sürmek
•Kırmızı spor araba kullanıyor. •Arkadaşım dün gece beni eve bıraktı.
rozpocznij naukę
drive - drove - driven
•He drives a red sports car. •My friend drove me home last night.
dinlemek
söz dinlemek, kulak vermek, tavsiyeyi tutmak
Hangi tür müzik dinlersin?
rozpocznij naukę
listen, listen to
What kind of music do you listen to?
kullanmak
Kalemini kullanabilir miyim?
rozpocznij naukę
use
Can I use your pen?
inanmak
Ona inanmıyorum.
rozpocznij naukę
believe
I don’t believe him.
kaybetmek
Sık sık anahtarlarımı kaybederim.
rozpocznij naukę
loose - lost
I often loose my keys.

Musisz się zalogować, by móc napisać komentarz.