Pytanie |
Odpowiedź |
Bence o, yarışı kazanacak. rozpocznij naukę
|
|
I think, He will win the competition.
|
|
|
rozpocznij naukę
|
|
|
|
|
Öğretmenlikte kalmak istiyor musun? rozpocznij naukę
|
|
Do you want to stay in teaching?
|
|
|
çalmak (çalgı), oyun(tiyatroda) Tenis oynuyorsun, değil mi Sam? rozpocznij naukę
|
|
You play tennis, don't you Sam?
|
|
|
•onarmak, tamir etmek, elden geçirmek •iyileştirmek, düzeltmek, daha iyi hâle getirmek Bisikletimi tamir ettirmeliyim. rozpocznij naukę
|
|
I must get my bike repaired.
|
|
|
boş ver, unut gitsin; önemli değil rozpocznij naukę
|
|
forget - forgot - forgotten forget it
|
|
|
hoşlanmak, sevmek, zevk almak Umarım yemeğinizi beğenirsiniz. rozpocznij naukę
|
|
I hope you enjoy your meal.
|
|
|
benzer, gibi Ondan gerçekten hoşlanıyor. rozpocznij naukę
|
|
He looks like his father.
|
|
|
bozuk para Seninle tanışmak hayatımı değiştirdi. rozpocznij naukę
|
|
Meeting you has changed my life.
|
|
|
hadi rozpocznij naukę
|
|
let’s
|
|
|
müsaade etmek, izin vermek Restoranda sigara içilmesine izin verilmez. rozpocznij naukę
|
|
Smoking is not allowed in the restaurant.
|
|
|
takip etmek, peşinden gitmek, izlemek Beni mutfağa kadar takip etti. rozpocznij naukę
|
|
She followed me into the kitchen.
|
|
|
haline gelmek, kesilmek, bir şey olmaya başlamak •Harika arkadaş oldular. •Okuldan ayrıldığında öğretmen olmak istiyor. rozpocznij naukę
|
|
•They became great friends. •She wants to become a teacher when she leaves school.
|
|
|
•ısırık, lokma •etkisini göstermeye başlamak, kötü etkisi ortaya çıkmak rozpocznij naukę
|
|
|
|
|
•teslim almak •bir öneriye veya bir işe tepki vermek, karşılamak •kabul etmek, karşılamak Bazen hayranlarından mektuplar alıyor. rozpocznij naukę
|
|
Occasionally, he receives letters from fans.
|
|
|
•para harcamak •zaman harcamak/geçirmek (vakit) geçirmek Giysilere çok fazla para harcıyor. rozpocznij naukę
|
|
She spends too much money on clothes.
|
|
|
•kiralamak, tutmak •ücretle çalıştırmak; tutmak Birkaç hafta araba kiraladılar. rozpocznij naukę
|
|
They hired a car for a few weeks.
|
|
|
aramak İkinci sayfadaki resme bakın. rozpocznij naukę
|
|
look for Look at the picture on page two.
|
|
|
anlamak, anlam vermek Anlamadı, ben de tekrar açıkladım. rozpocznij naukę
|
|
She didn't understand so I explained it again.
|
|
|
rozpocznij naukę
|
|
I got washed and dressed.
|
|
|
duymak, öğrenmek, haberi olmak Haberleri duydun mu? Jane döndü. rozpocznij naukę
|
|
Have you heard the news? Jane's back.
|
|
|
rozpocznij naukę
|
|
He filled the bucket with water.
|
|
|
•tanışmak, karşılaşmak, rastlamak •buluşmak buluşmak, rastlamak, karşılaşmak •Her zaman bir film yıldızıyla tanışmak istemişimdir. •Geçen Pazar kahve içmek için buluştuk. rozpocznij naukę
|
|
•I’ve always wanted to meet a movie star. •We met for coffee last Sunday.
|
|
|
Kimseden tavsiye kabul etmiyor. rozpocznij naukę
|
|
He won't accept advice from anyone.
|
|
|
reddetmek, kabul etmemek, geri çevirmek Gitmesini istedim ama reddetti. rozpocznij naukę
|
|
I asked him to leave but he refused.
|
|
|
mahvetmek, bitirmek, öldürmek; (argo) içine etmek Oğulları bir trafik kazasında öldü. rozpocznij naukę
|
|
Their son was killed in a road accident.
|
|
|
(yüzüne ifade/his) takınmak Çoğu zaman kot pantolon giyerim. rozpocznij naukę
|
|
He was wearing a smile/frown. I wear jeans a lot of the time.
|
|
|
hizmet etmek, servis yapmak, görev yapmak görev yapmak/etmek, görev almak 5 yıl belediye başkanı olarak görev yaptı. rozpocznij naukę
|
|
He served as mayor for 5 years.
|
|
|
söylemek, belirtmek, ifade etmek Bu kelimeyi nasıl söylüyorsun? rozpocznij naukę
|
|
How do you say this word?
|
|
|
uzanmak, uzatmak, erişmeye/almaya çalışmak •Miami'ye saat beş ya da altıya kadar ulaşamayacağız. •Sigaraya uzandı. rozpocznij naukę
|
|
•We won't reach Miami till five or six o’clock. •She reached for a cigarette.
|
|
|
Büyük maç için hazırlanıyorlar. rozpocznij naukę
|
|
They're preparing for the big game.
|
|
|
karar vermek, kararlaştırmak seçim yapmak, hüküm vermek rozpocznij naukę
|
|
She's decided to take the job.
|
|
|
yapmak, üretmek, yaratmak •neden olmak, olmasını sağlamak •ortaya koymak, göstermek Fabrika yılda yaklaşık 900 otomobil üretiyor. rozpocznij naukę
|
|
The factory produces about 900 cars a year.
|
|
|
•yiyecek vermek, yedirmek, beslemek •beslenmek, karnını doyurmak •vermek, beslemek, sağlamak beslenmek, karnını doyurmak •Simone'un kedisini o yokken besledim. •Tırtıllar lahana yapraklarıyla beslenir. rozpocznij naukę
|
|
feed on •I fed Simone's cat while she was away. •The caterpillars feed on cabbage leaves.
|
|
|
çekmek, sürüklemek, sürüyerek götürmek Bir ağacın resmini çizdi. rozpocznij naukę
|
|
draw sth/sb across/back/over She drew a picture of a tree.
|
|
|
yakala(n)mak (polis) •bulup yakalamak, ele geçirmek •tutmak, alıkoymak •Bugün çok balık yakaladınız mı? •Geriye doğru düştü ama onu kollarında yakaladı. rozpocznij naukę
|
|
•Did you catch many fish today? •She fell backwards but he caught her in his arms.
|
|
|
kötü etkilemek, berbat bir şekilde etkisi altına almak Tenis raketiyle kafasına vurdu. rozpocznij naukę
|
|
She hit him on the head with her tennis racket.
|
|
|
daha iyi/farklı/acayip vb. hissetmek; sanki öyle hissetmek, gibi hissetmek Ayağa kalktığımda yanımda keskin bir acı hissettim. rozpocznij naukę
|
|
I felt a sharp pain in my side when I stood up.
|
|
|
Yeni işinde başarı dilerim. rozpocznij naukę
|
|
I wish you success in your new job.
|
|
|
... gibi görünmek; mış/miş gibi olmak; sanki ... imiş gibi görünmek Yeterince mutlu görünüyordu. rozpocznij naukę
|
|
|
|
|
toplamak, biriktirmek, bir araya getirmek Polis bilgi toplamaya devam ediyor. rozpocznij naukę
|
|
The police are continuing to collect information.
|
|
|
koparmak, toplamak, toparlanmak, iyiye gitmek, gelişmek, düzelmek İşler gerçekten şimdi toparlanmaya başlıyor. rozpocznij naukę
|
|
Business is really starting to pick up now.
|
|
|
rozpocznij naukę
|
|
She put her bag on the floor.
|
|
|
Bisikletimi Claire'e sattım. rozpocznij naukę
|
|
I sold my bike to Claire.
|
|
|
rozpocznij naukę
|
|
Helen paid for the tickets.
|
|
|
konuşmak, biriyle konuşmak Tam bir sessizlik vardı - kimse konuşmadı. rozpocznij naukę
|
|
speak to/with There was complete silence - nobody spoke.
|
|
|
konuşmak, görüşmek, bahsetmek görüşmek, tartışmak Simon'ın yeni kız arkadaşından bahsediyorduk. rozpocznij naukę
|
|
talk to/with/about We were just talking about Simon's new girlfriend.
|
|
|
Kahvaltıdan beri yemek yemedim. rozpocznij naukę
|
|
I haven't eaten since breakfast.
|
|
|
Çocuklar pencerenin yanındaki masaya oturdu. rozpocznij naukę
|
|
The children sat at the table by the window.
|
|
|
yemek, içmek rozpocznij naukę
|
|
have - had
|
|
|
ihtiyacı olmak; gereksinim duymak; gerekmek, icap etmek ihtiyaç, gereksinim Yeni ayakkabılara ihtiyacım var. rozpocznij naukę
|
|
|
|
|
•(rol) oynamak •davranış göstermek, harekette bulunmak Çocuk gibi davranmayı bırak! rozpocznij naukę
|
|
Stop acting like a child!
|
|
|
hareket etmek kıpırdamak, hareket ettirmek taşınmak, yer değiş(tir)mek, hareket et(tir)mek Yeni bir daireye taşınıyor. rozpocznij naukę
|
|
She's moving into a new apartment.
|
|
|
-ceğim, -ceğiz, ... yım/lım mı? -eyim mi, -ayım mı? •Bu gece akşam yemeği pişireyim mi? •Yarın onunla konuşacağım. rozpocznij naukę
|
|
shall I •Shall I cook dinner tonight? •I shall be talking to her tomorrow.
|
|
|
-er misiniz? -ar mısınız? rozpocznij naukę
|
|
will you She'll have a great time.
|
|
|
-ebilirdi, -abilirdi, can' fiilinin geçmiş zaman hali yapar mısınız? eder misiniz? rozpocznij naukę
|
|
could you I couldn't see what he was doing.
|
|
|
-edilir miyim? -ebilir miyiz? Sanırım üşütmüş olabilirim. rozpocznij naukę
|
|
May I? May We? I think I may have a cold.
|
|
|
-meli, -malı, zorunlu/gerekli olmak rozpocznij naukę
|
|
|
|
|
•(zil, vb.) çalmak •telefon etmek, telefonla aramak yüzük, alyans rozpocznij naukę
|
|
|
|
|
devam etmek, düzenlemek, kaldırmak, kavramak Elinde bir kadeh şarap vardı. rozpocznij naukę
|
|
He was holding a glass of wine.
|
|
|
baskı *Kitap baskıda Küçük oğlan düğmeye sıkıca bastı. rozpocznij naukę
|
|
*The book is in press. The little boy pressed the button hard.
|
|
|
doğum, doğma rozpocznij naukę
|
|
born Atatürk was born in 1881.
|
|
|
•dinlenmek, istirahat etmek •yasla(n)mak, daya(n)mak •dinlenme •kalanlar, arta kalanlar, geri kalan kısmı, diğerleri Pete uzun yolculuğunun ardından dinleniyor. rozpocznij naukę
|
|
Pete's resting after his long drive.
|
|
|
temizlemek, yıkamak, süpürmek temiz Sabahı evi temizleyerek geçirdim. rozpocznij naukę
|
|
I spent the morning cleaning the house.
|
|
|
anlatmak, söylemek, demek Bana yeni okulundan bahsetti. rozpocznij naukę
|
|
He told me about his new school.
|
|
|
açıklamak, izah etmek, anlatmak Bunu neden yaptığını açıklayabilir misin? rozpocznij naukę
|
|
Can you explain why you did this?
|
|
|
Masanın üzerindeki parayı saydım. rozpocznij naukę
|
|
I counted the money on the table.
|
|
|
•örtmek, kapamak, gizlemek •içermek, kapsamak örtü, kapak •Onu bir battaniyeyle örttüler. •Kitap, 1789-1914 arasındaki Avrupa tarihini kapsıyor. rozpocznij naukę
|
|
•They covered him with a blanket. •The book covers European history from 1789-1914.
|
|
|
değerinde olmak, etmek, malolmak, tutmak, para etmek maliyet, tutar, fiyat, eder Bu ayakkabıların fiyatı ne kadar? rozpocznij naukę
|
|
How much do these shoes cost?
|
|
|
Kendine yaşayacak bir yer bulmuş mu? rozpocznij naukę
|
|
Has he found himself a place to live yet?
|
|
|
sipariş etmek, ısmarlamak, söylemek emretmek, buyurmak, emir, düzen, sıra rozpocznij naukę
|
|
|
|
|
korkan, korkmuş, korkar rozpocznij naukę
|
|
be afraid of
|
|
|
savaşmak, kavga etmek, dövüşmek uğraşmak, savaşmak, mücadele etmek Sam her zaman küçük kardeşiyle kavga eder. rozpocznij naukę
|
|
Sam's always fighting with his little brother.
|
|
|
bırakmak, ayırmak, terk etmek ... dan/den ayrılmak/çıkmak Bu öğleden sonra işten erken ayrılıyorum. rozpocznij naukę
|
|
I'm leaving work early this afternoon.
|
|
|
aynı fikirde olmak, katılmak •Size katılıyorum. •Çoğu konuda hemfikiriz. rozpocznij naukę
|
|
•I agree with you. •We agree about most things.
|
|
|
•elde etmek, satın almak •olmak •gitmek, gelmek, varmak •anlamak, kavramak; çözmek Eve giderken biraz ekmek almam gerekiyor. rozpocznij naukę
|
|
I need to get some bread on the way home.
|
|
|
yetiştirmek, eğitmek, öğretmek •tren •eğitim görmek, eğitilmek •antreman yapmak Tüm personelimizi yeni bilgisayar sistemini nasıl kullanacakları konusunda eğitiyoruz. rozpocznij naukę
|
|
He trained as a lawyer in Vienna. We are training all our staff in how to use the new computer system.
|
|
|
rozpocznij naukę
|
|
|
|
|
rozpocznij naukę
|
|
|
|
|
sıra, kapamak/açmak rozpocznij naukę
|
|
turn something on/off
|
|
|
•kaygılanmak, endişelenmek, merak etmek •kaygılandırmak, endişelendirmek, rahatsız etmek, canını sıkmak üzülmek, kaygılanmak •Her zaman bir şeyler için endişeleniyor. •Henüz telefon etmemiş olması beni endişelendiriyor. rozpocznij naukę
|
|
be worried •She’s always worrying about something. •It worries me that he hasn't phoned yet.
|
|
|
•kopya etmek, kopyalamak, kopyasını çıkarmak, çoğaltmak •birinin davranışlarını taklit etmek kopya, benzer, nüsha, adet, baskı •Dosyayı diske kopyalayın. •Ağabeyini taklit etmeyi sever. rozpocznij naukę
|
|
•Copy the file onto disk. •He likes to copy his older brother.
|
|
|
düzenlemek, tertip etmek, ayarlamak, planlamak planlamak, düzenlemek, tertiplemek, hazırlamak Konferansı kim düzenliyor? rozpocznij naukę
|
|
to organize a meeting/wedding Who’s organizing the conference?
|
|
|
taksim etmek, bölüştürmek, paylaştırmak Altı kişilik takımlara ayrıldık. rozpocznij naukę
|
|
divide sth (up) among/between sb We divided up into teams of six.
|
|
|
uzatmak rozpocznij naukę
|
|
|
|
|
•itmek, bastırmak •ite kaka ilerlemek, ite kaka yol açmak başarmaya çalışmak; zorla yaptırmak Çocukları kaydıraktan aşağı ittik. rozpocznij naukę
|
|
push (sb) for sth/to do sth We pushed the children down the slide.
|
|
|
Çizmelerini çıkardı/çekti. rozpocznij naukę
|
|
|
|
|
•çağırmak, bağırmak, seslenmek •birine belli bir isim vermek, o isimle çağırmak •telefon etmek, aramak belli bir isimle çağırılmak, anılmak •Beni ofisine çağırdı. •Bana Thomas derler. rozpocznij naukę
|
|
be called sth •She called me into her office. •I’m called Thomas by them.
|
|
|
kurmak, yapmak, uzun uğraşı sonucu yaratmak Köprü çelik ve alüminyumdan yapılmıştır. rozpocznij naukę
|
|
The bridge is built of steel and aluminium.
|
|
|
Polis arka kapıdan girdi. rozpocznij naukę
|
|
The police entered by the back door.
|
|
|
yanmak, yakmak •aydınlatmak •ışık •(yüz, göz vb.) aydınlanmak, parlamak, parıldamak •Ahşap nemliydi ve yanmıyordu. •Yanan binalar gökyüzünü aydınlattı. rozpocznij naukę
|
|
light up *His eyes lit up when you mentioned her name. •The wood was damp and wouldn't light. •Burning buildings lit up the sky.
|
|
|
•kontrol etmek, denetlemek, bakmak •araştırmak, hakkında bilgi almak •çek •hesap, fiş, hesap pusulası •(✓) işareti Gerçeklerinizi kontrol ettiniz mi? rozpocznij naukę
|
|
Have you checked your facts?
|
|
|
kontrol etmek, denetlemek, ayarlamak güç, kontrol, hakimiyet Köpeklerinizi kontrol edemez misiniz? rozpocznij naukę
|
|
The new teacher has no control over the class. Can't you control your dogs?
|
|
|
rozpocznij naukę
|
|
I have recently read that book.
|
|
|
telâffuz etmek, sesletmek ilân etmek, resmen açıklamak Onun adını nasıl telaffuz edersiniz? rozpocznij naukę
|
|
Doctors pronounced him dead at 12.23 a.m. How do you pronounce his name?
|
|
|
•araba kullanmak, sürmek •arabayla gitmek/götürmek (araba, otobüs, tren) kullanmak/sürmek •Kırmızı spor araba kullanıyor. •Arkadaşım dün gece beni eve bıraktı. rozpocznij naukę
|
|
•He drives a red sports car. •My friend drove me home last night.
|
|
|
söz dinlemek, kulak vermek, tavsiyeyi tutmak Hangi tür müzik dinlersin? rozpocznij naukę
|
|
What kind of music do you listen to?
|
|
|
Kalemini kullanabilir miyim? rozpocznij naukę
|
|
|
|
|
rozpocznij naukę
|
|
|
|
|
Sık sık anahtarlarımı kaybederim. rozpocznij naukę
|
|
|
|
|